İçeriğe geç

Milli Yol Partisi Olarak...
Millet bize yetki verirse; Hürriyetimize sahip çıkacağız. Şeffaf bir düzen kuracağız. Süreli siyaset getireceğiz. Süreli siyaset 4+4 olacak. Borç ekonomisini bitireceğiz. Üretim ekonomisine geçeceğiz. Her alanda değişimi, Her alanda dönüşümü, Kalıcı olarak sağlayacağız.

PARTİ PROGRAMI

  • Milli Yol Partisi’nin kuruluş amacı nedir?
  • Milli Yol Partisi’nin hedefleri nedir?

Parti Programını indir

150 YILLIK EZBERLER BOZULACAK!!

Milli Yol Partisi demokratik, hukukun üstünlüğüne inanan, insan hak ve özgürlüğünü insanlığın bir armağanı, doğuştan kazanılan bir hak olarak gören bir harekettir.

 

Adaleti, liyakati hayatın temeli kabul eder. Milliyetçi ve vatan sever bir bakış açısına sahiptir ama diğer toplumların aşağılanmasını insanlığın ayrı ve farklı kategorilere tabi tutulmasını reddeder. Gizli ve açık kast sistemini insanlığa hakaret kabul eder. Milletin ortak bir terazisinin olması için siyaset yapılması gerektiğine inanır. Vatanın ve milletin yer altı ve yer üstü kaynaklarının yine milletin tarafından elde edilmesini ve elde edilen hasılatın milletçe adil ve eşit paylaşımını ön görür. Birlik ve beraberliği çok seslilikte arayan, anlayışa sahip bir hareket.

 

Üzülerek görmekteyiz ki Türkiye kendi kendini tekrar eden nadir ülkelerden birisidir. Ülkemiz 150 yıldır problemleri, açmazları, sıkıntıları tehir etmekte hatta tekrarlamaktan bıkmamaktadır.

 

Ülkemizde Osmanlının son dönemi dahil olmak üzere kurulan partiler 150 yıldır bir ezber içindedirler.

 

Ne acıdır ki iktidarlar değişir, liderler değişir, yıllar değişir, Türk milletinin kaderi değişmemektedir. Her gelen iktidar her kurulan parti millete umut, vermekten hayal kurdurmaktan öte bir fonksiyona sahip olmamıştır. İktidarlar da kurulan partiler de birbirinin kopyası niteliğindedir.

 

150 yıl önce milletimizin problemleri neyse bugünde aynıdır. Hiçbirisi ne halledilebilmiştir ne de çözümlenmiştir. Tekrarlardan ibaret bir hayat tarzı bu milletin kaderi olamaz.

 

Hala milletimizin bir adalet özlemi var, hala milletimizin bir kalkınma ve işsizlik problemi var. Hala milletimizin işini ehline veren bir sisteme ihtiyacı var. Hala milletimiz hayatın pahalı olmadığı,  keyfiliğin günümüzü zehir etmediği bir istikbale ihtiyacı var. Hala milletimizin ortak bir teraziye üstünlüğün hukukuna değil hukukun üstünlüğüne ihtiyacı var. Hala milletimiz, insanın şerefli, milletin bağımsız, devletin hadim (hizmetkâr) olduğu bir düzene ihtiyacı var.

 

Gençlerimiz arasında işsizliğin %40’a tırmandığı bir dönem yaşıyoruz. Fakirin daha fakir zenginin daha zengin olduğu bir sistem 150 yıldır hala devam ediyor.

 

Tüketerek büyüdüğünü iddia eden ender bir ülkeyiz.

 

Halbuki akıl sahipleri bilirler ki üretmeden sadece tüketime dayalı bir ekonominin şişirilmiş bir balon olduğu, nihayetinde bir gün patlayacağı gerçeği de karışımızdadır.

 

Bir toplumda ortak terazi yoksa, adalet anlayışı ve adalet terazisi bütün topluma teşmil edilmemişse, orada işsizlik de, yoksulluk da, çaresizlik de, huzursuzluk ve güvensizlik de kaçınılmaz olur.

 

Farklılığı kavga sebebi sayan bir coğrafyada yaşıyoruz. Dünlerimiz ne yazık ki acılarla ve kavgalarla dolu. Konuşmak yerine kavga etmeyi öğrenmişiz

 

Rengimiz, dilimiz, ailemiz, ırkımız irademizle belirlenmediği halde bunu ne övünç kaynağı ne de utanç kaynağı yapmamalıyız. Övünebileceğimiz tek şey inancımızın ifadesiyle, milletimize ve insanlığa olan faydadadır.

 

Farklılığımızı, geliştirmenin itici gücü yapmalıyız. Dili ve diyaloğu işimizin anahtarı bilmeliyiz.

 

İlkçağ ve Orta Çağ’dan kalan üstünlerin hukuku anlayışını; hukukun üstünlüğü ve herkesin hukuk önünde aynileştiği bir sistem oluşturmalıyız.

 

Yeraltı  ve yerüstü kaynaklarımızı rasyonel ve verimli kullanarak milletimizin ve insanlığımızın hayatını kolaylaştırmak zorundayız.

 

%30u bulan ekili alanı %40-45e çıkarırken birim verimliliğini arttırıcı önemler bulmak zorundayız.

 

Orman alanlarını ve Türkiye’nin yeşil kuşağa dönüşmesi için Yeşil Alan Projesi’ni uygulamalıyız. Yerleşim bölgelerinin normal hayat akışlarını olumsuz etkilemeyecek şekilde yeni yeşil alanlar ve projeler için seferberlik uygulanacaktır.

 

Siyaset kurumu şu anda problem üretim alanıdır. Çözüm üretmekle yükümlü olan siyaset kurumu ne yazık ki yüzyıllardır problem ve sıkıntı doğurmaktan başka fonksiyon icra etmemiştir.

 

Demokrasinin vazgeçilmez organları olan siyasi partilerin işleyişi demokrasiden yoksundur. Demokrasinin uğramadığı yerlerin başında ne acıdır ki siyasi partiler gelmektedir.

 

Cari siyaset kurumu yöneticiliği, sultanlığı, tek adamlığı ve feodal bir yapıyı ön görmüştür, sonuçları da ortadadır.

 

Siyaset hizmet aracı olmaktan öte, güç devşirme, makam elde etme ve devlet içinde devlet olmayı ön görmüştür.

 

Türkiye’nin derhal normalleşmesi gerekir.

 

İktidarların kendi sınıfını, kendi gücünü oluşturmadığı; sadece ve sadece millete hizmet ettiği bir alan olmalıdır.

 

İnsan hür ve müstakil yaşarsa hayatı anlamlı olur. Dolayısıyla Türkiye, temel hak ve özgürlüklerini sonuna kadar yaşayan bireylerin yaşadığı bir ülke olmalıdır.

 

Süreli siyaset Türkiye için normalleşmenin aracıdır. Görev süresi ve görev tanımı belli olan bir sistem Türkiye için çözümdür.

 

Seçilmiş olsalar dahi seçilmişlerin de görev süreleri belli ve sınırlı olmalıdır. Aksi takdire süresiz siyaset hastalığı saltanat ve keyfilik doğurmaktadır.

 

Özgür birey ve özgür toplum sorunlarımızın çözümüdür.

 

Peygamberimizin veda hutbesi, uluslararası insan hakları evrensel beyannamesi dahil insanlığı da insanı da şerefli ve onurlu yaşatma ameliyesi olan bütün vesikalar bizim için önemlidir.

 

Özgür olabilmek için insanca yaşamayı gerektiren ekonomik özgürlük şarttır. Sosyal devletin varlık sebebi de buna hizmet etmektir.

  1. ÖZGÜR BİREY ÖZGÜR TOPLUM
  • Sebebi ne olursa olsun insanın insani değerlerden ve özgürlüğünden men edilmesi kabul edilemez.
  • İnsanın doğuştan kazandığı insanca yaşama hakkı değişken, kimi kutsallaştırılmış beşer yaklaşımlara kurban edilemez.
  • İnsanlığın asırlar boyu verdiği mücadeleler neticesinden elde ettiği kazanımlar keyfi yönetimlerin gücüne terk edilemez.
  • İnanç ve düşünce özgürlüğü evrenseldir.
  • İnanç ve fikri özgürlüğün coğrafyadan coğrafyaya, toplumdan topluma ve devletten devlete farklılık göstermesi asla kabul edilemez.
  • Kimin neye ve nasıl inanacağı insanın kendi kararıdır. Bundan dolayı yargılanamaz ve kınanamaz. Taki birlikte yaşamayı yok etmemiş olsun.
  • Din ve vicdan özgürlüğü temel bir kabuldür. Laiklik bu anlamda önemlidir. Evrensel manasıyla laiklik, kimin nasıl inanacağı ve nasıl ibadet edileceğine karışılmamasıdır.
  • Haber alma, seyahat etme, insanca yaşama özgürlüğü devletin güvencesi altındadır. Devlet bu anlamda ayrım yapamaz, yönlendirmede bulunamaz.
  • İşkence insanlık suçudur. Nedeni, sebebi, izahı ne olursa olsun kabul edilemez.

KİMLİĞİMİZ, DİJİTAL ÇAĞIN MİLLİYETÇİSİYİZ

DİJİTAL ÇAĞIN DEMOKRATIYIZ, DİJİTAL ÇAĞIN ADALET ARAYICISI, ADALET UYGULAYICISIYIZ.

MİLLETİN VİCDANI,

MERHAMETİN SÖZCÜSÜ,

MAZLUMLARIN SESİ,

ZALİMLERİN KARŞITIYIZ.

LİYAKATA, EHLİYETE İNANAN BİR TOPLUMUZ. 

  1. SİYASİ ANLAYIŞIMIZ
  • İnsanlığın hayata kattığı tecrübeyle sabittir ki siyaset milletin geleceğiyle ilgili, mevcut haliyle ilgili iyileştirme, hizmet etme aracı olacaktır.
  • Milli Yol Partisi milletimizin hayat standartını yükseltmeyi amaçlar.
  • Hali hazırda resmi kayıtlarda 99 siyasi partinin faaliyetine devam ettiği görülüyor. Çok partili hayatın topluma zarar verebileceği düşünülemez.
  • Bugüne kadar gerek tek başına gerekse koalisyonla iktidara gelen partiler farklı söylem ve bulgular ortaya koymuş olsalar dahi, ortaya koydukları tavır aynı akıbeti doğurmuştur.
  • Partiler değişmiş, iktidarlar değişmiş, isimler değişmiş lakin memleketin ve milletin hali değişmemiştir.
  • Temel problemlerimiz hep ertelenmiştir. Siyaset kurumu amacı dışında güç devşirme, makam ve para elde etme aracı haline dönüşmüştür. Bunun temel nedeni süresiz siyaset hastalığıdır.
  • Yaşanmışlıklar bize göstermiştir ki görev süresi ve görev tanımı belli olmayan kişi ve kurumlar başarısızlığa mahkûmdur.
  • Türk siyasetinde, bilhassa siyasi partilerin genel başkanlığının görev süreleri ve görev tanımlarıyla ilgili müşahhas tanımlar yoktur.
  • Siyasi partilerin genel başkanları bugüne dek normal görev süreleri sona ermesine rağmen görevlerinden ayrılmamışlardır
  • Ölüm vuku bulduğu için birçoğunun görevi sonlanmıştır. Türkiye bu döngüden kurtulmadığı müddetçe çözüm üretme potansiyeline sahip olamayacaktır.
  • Süreli siyaset Türkiye’nin normalleşmesine katkı sağlayacaktır, belki de temel çıkış yoludur. Partimiz genel başkanlarının görev sürelerini 2 dönemle sınırlandırılacaktır.
  • Bir partinin genel başkanı cumhurbaşkanı veya sistem değişikliği husule gelirse başbakan en fazla iki dönem görev yapabilecektir.
  • Siyaset kurumunu baştan sona geniş tabanlı, daha çok insanın katılımını sağlayacak şekilde değişime ve dönüşüme uğratmadığımız sürece mevcut halin değişmesi mümkün değildir.
  • Partilerin içinde ne yazık ki demokrasi barınmamaktadır. Parti içi muhalefetler ve farklı anlayışlar düşmanlık sebebi sayılabilmektedir. Partimiz seçicilerin sadece üst kurul delegesi veya il ve ilçe delegesi olmanın ötesinde üyelerinin de doğrudan seçime katıldığı bir sistem getirecektir.
  1. ADALET VE HUKUK YAŞAMIN TEMELİDİR
  • Devlet bireyin hak ve özgürlüğünü teminat altına alır, bireyi terbiye etmeye kalkışmaz.
  • Ortak terazi şarttır
  • Bir toplum huzurlu, güven içinde müreffeh yaşamak istiyorsa adalet ve hukuk adına tek terazide tartılmak zorundadır.
  • Gizli kast sistemi yaşatıldığı toplumlarda teraziler çoğalmaktadır. Çoğalan teraziler toplumda güvensizliği umutsuzluğu ve kaosu doğurmaktadır.
  • Türkiye her dönem devlet aygıtını elinde tutan iktidarların oluşturduğu odun kantarlarını bile aratan adaletsizlik terazilerinin çürümüşlüğüne muhatap olmuştur.
  • Farklı yaşamlarımız, farklı inançlarımız, farklı kabullerimiz olabilir. Farklılık zenginliğimiz ve güçlülüğümüzün işaretidir. Farklılıklarımızdan yola çıkarak güçlü bir birliktelik kurabiliriz ve hayırda yarışabiliriz.
  • İsimlerimiz farklı olsa da biz Türk milletiyiz. Elbette farklı diller konuşabilir, farklı dinlere mensup olabiliriz, farklı yaşam tarzlarımız olabilir bu bir kimlikte buluşmamızı engel değildir.
  • Birey olarak, gruplar olarak birlikte yaşama iradesinin ortadan kaldırmadan, vatan birliğini sağlayarak kendimizi rahatlıkla ifade edebilir, inançlarımızı yaşayabiliriz.
  • Adalet aslında kalkınmanın da, gelişmenin de, huzurun da, güvenin de anahtarıdır. Bir yerde adil bir sistem yoksa mutsuzluk kaçınılmazdır. Adalet evrensel bir düşüncenin yaşama yansımasıdır. Sana göre adalet bana göre olamaz. Vicdanın beslediği ve evrensel değerlerden kaynak bulan, beynelmilel bir hakkaniyettir, hakkaniyetin kendisidir.
  • Hukuk, adaletle iç içedir ve birbirleriyle doğrudan ilintilidir. Hukuksuzluk varsa adaletsizlik vardır, hukukun üstünlüğü varsa adalet vardır. Hukuk da mahalli değildir evrenseldir, evrensel değerlere dayanır. Üstünlerin hukuku değil hukukun üstünlüğü anlayışının herkesi kapsadığı bir sistem oluşturulacaktır.
  1. GENİŞ TABANLI DEMOKRASİ
  • Milli Yol Partisi, parti içindeki birkaç grubun, birkaç görüşün oluşturduğu oligarşik yapıların ötesinde daha geniş kesimlerin katıldığı, kuşatıcı demokrasiyi ön görüyor.
  • Milli Yol Partisi olarak, halkın doğrudan daha etkin bir şekilde yönetime tesir etmesini ve yönetmesini ön görüyoruz. Bunun için de gerek parti içinde, partilerdeki delege sisteminin kaldırılmasını, üyelerin doğrudan etkin bir şekilde yönetim ve kurulları belirlemesini düşünüyoruz.
  • Parti üyelerinin daha geniş halk kitlelerinin gücünü yönetime yansıtmak maksadıyla belirleyici olmasını doğru buluyoruz.
  • İlçe yönetimini ilçe üyeleri, il yönetimini il üyelerini, genel merkez üyelerini Türkiye’deki partilerin tüm üyeleri seçecektir.
  • Böylelikle al gülüm ver gülüm, oyunu kapalı yönetimler, siyasetteki feodal yapılar ortadan kaldırılacaktır.
  • Mevcut sistemde parti içi demokrasiden bahsedemeyiz. Merkez yönetim delegelerini, merkez belirliyor; dönüp merkezin belirlediği delegeler bu kez merkezi seçiyor. Bildiğiniz şark kurnazlığı. Genel merkezler kendini seçecek delegeyi belirliyor delege dönüp genel merkezi seçiyor.
  • Yine parti genel merkezleri hain ve muhalif gördüklerini bir yazıyla yok edebilmektedir. Aynı şekilde disiplin yoluyla, uyduruk gerekçelerle haksız yere üyeleri kişileri kapı dışarı edebilmektedir. Mevcut yasalar hak arama yolunu kapatmıştır. İtiraz halinde mahkemeler mağdur olanın haklı haksız olup olmadıklarına bakmamaktadır. Peki, neye bakmaktadır? Usule uygun kılıfına uygun olup olmadıklarına göre hareket etmektedir.
  • Bizler demokrasiyi milletin kendi eliyle kendini yönetmesi bildiğimiz için geniş tabanlı demokrasiyi Türkiye’ye hakim kılacağız.
  1. GÜNEŞ DOĞU’DAN YÜKSELİR
  • Türkiye yeniden sınırlarını belirlerken Sevr ve Mondros mütarekesinin hışmına uğramıştır. Yedi düvel topraklarımızı paylaşmış bizi sömürge haline getirmek istemiştir. Anadolu’dan yükselen ses ve irade bütün yorgunluklara umutsuzluklara rağmen bağımsız bir devlet haline dönüşmeyi başardı. Birinci dünya harbinde de istiklal harbinde de şehitler ve gaziler bu toprağın çocuklarıydı.
  • Bu toprağın çocukları Türklerdir, Kürtlerdir, Çerkezlerdir, Lazlardır Boşnaklardır. Yani genel kimlikleriyle Türk milletidir.
  • Coğrafyası farklı, dili farklı diye bin yıldır süregelen kader birliğini, yaşam birliğini kardeşliği yok etmeye çalışan kimi odakların Anadolu topraklarını kavga zemini, ateş zemini yapmak istedikleri aşikârdır.
  • Kürt’ün Türk’le Türk’ün Kürt’le kavgası yoktur ama birileri Kürt’ün ve Türk’ün adına ortaya çıkıp teşviş, kaos ve mutsuzluk oluşturmak peşindedirler. Elbet geri kalmışlığımız ve geri bıraktırılmışlığımız gerçektir.
  • Elbet kimi iktidarların, kimi yönetimlerin yaptıkları yanlışların sonuçları ortadadır.
  • Ortaya konan politikalar bütünleşmeyi değil, ayrışmayı ve kavgayı doğurmuştur.
  • Kavga etmek yerine meşru zeminde kardeşin kardeşle konuştuğu gibi, dertleştiği gibi kardeşin kardeşle açık, aleni meseleleri tartıştığı gibi oturup yüzleşebilmeliyiz.
  • Problem her neyse kardeşçe birlikte yaşamama iradesini yok etmeden, ayrıştırmadan, kayırmadan, ayırmadan kader birliği yaparak ileriye bakabilmeliyiz.
  • İnsanlar elbette dilini konuşabilmelidirler, elbet kültürlerini yaşatmalıdırlar, elbet coğrafyanın zorlukları konusunda ve insanca yaşama alanında talepleri olabilmelidir.
  • Biz önce insan odaklı bakarız meselelere, önemli olan insandır ve insanlardır. Kimse kendi dilini, rengini şeklini belirleme özgürlüğüne sahip değildir. Hatta insan babasını, kavmini seçme özgürlüğüne sahip değildir.
  • Allah’ın ayeti olan bu farklılığı tanışma dayanışma ve birlikte güç olma yoluna tebliğ etmeliyiz.
  • Kişisel hak ve özgürlükler bağlamında herkes kendini rahatça ifade etmeye düşüncesini ve kültürünü yaşatmaya ve nasıl mutlu oluyorsa başkalarına zarar vermeden, birlikte yaşam iradesini yok etmeden ifade edebilmelidir.
  1. KALKINMA VE ZENGİN TOPLUM PROJEMİZ
  • Ülkemiz dahil Doğu toplumlarını yöneten yöneticiler, krallar, sultanlar, sabırlı olmayı; her halükarda itaat etmeyi, zorluklar karşısında metanetli olmayı öğütlerken, mutluluğu ahiretteki cennete havale etmektedirler. Kendileri, yakınları ve bir grup azınlık cenneti dünyada yaşarken yönettikleri topluma ahiretteki cenneti göstermektedirler.
  • Halbuki devletlerin ve yöneticilerin dolayısıyla siyasetin temel amacı bireyleri ve toplumları insanca başkasına el açmadan yaşatmaktır. Devlet bunun için vardır, siyasette bunun için yapılır.
  • Dinamik, canlı bir ekonominin temeli adalet ve üretimdir. Tüketime dayalı, tüketerek büyüyen, borçlanarak büyüyen ekonomiler insanları sefalete götürür. Türkiye 150 yıldır bir türlü ne cari dengesini tutturabilmiş, ne hayat pahalılığını sona erdirebilmiş, ne işsizliği önleyebilmiştir.
  • Üretim yapmadan, üretime dayalı ekonomik modeli oluşturmadan insanları tüketim alışkanlıklarına mahkûm etmek aslında hem akıllara hem de istikbale kötülük etmektir.
  • Hem istihdamı sağlarken hem de ihracata dönük yatırımlar yapmak ve teşvik etmek birinci önceliğimiz olacaktır.
  • Tarıma dayalı ekonomi alanları gelecekte çok kıymetli bir yer işgal edecektir. Keza su, birkaç yüzyıl sonra çok değerli bir meta haline dönüşecektir.
  • Coğrafyamızın kıymetini bilmek ve coğrafyamızı yaşanılır kılmak için hem yeraltı hem yerüstü zenginliklerimizi milletimizin hizmetine sunacağız.
  • Külfet ve nimet de toplum tarafından eşit şekilde paylaşılacaktır.
  • Para alma ve para verme bütün haneleri ve insanları dolaşacak şekilde sistemleştirilecektir.
  • Finans sektörünü üretime katkı sağlayacak üretimi teşvik edecek üretimle hareket edecek şekilde organize edecektir.
  • Vergi alanında reform yapılacaktır. Çok kazanandan çok, az kazanandan az alınacaktır.
  • Kamu şişkinliği ve kamunun dizginlenemeyen iştahı ve israfı önlenecektir.
  • Türk ekonomisi dünyadaki piyasalarla ve dünyadaki ekonomilerle rekabet edebilir hale getireceğiz.
  1. KAMU DENETİMİ, HESAP VEREBİLME YÖNETİMİ
  • İktidar olanların kendilerini hem denetici, hem hükümet, hem yargı, hem yasa yapan yerine koymaları Türkiye’yi bu hale getirmiştir. Hesap vermeyen, yaptıkları yanına kar kalan bir anlayış Türkiye’de hakim oldukça işlerimizin düzelmesi mümkün değildir. Sayıştay bu konuda sıradanlaşmış etkin, bir denetim yapamaz hale gelmiştir. Biz bağımsız, kamuyu denetleyebilen hizaya çeken denetim kurumu ihdas edeceğiz.
  1. ÖZELLEŞTİRMEME
  • İroni olarak yukarıya aldığımız bu başlık ne yazık ki altı doldurulamayacak bir sonuca dönüştürülmüştür. Türkiye millete ait bütün malları sata sata, satacak bir şey bırakmamıştır. Dolayısıyla özelleştirilecek bir saha, bir sektör kalmamıştır. Elde edilen paraların nasıl ve nerde harcandığı meçhuldür.
  1. KOBİLER
  • Üretimde ve istihsalda, işsizliğin önlenmesinde, insanların hayatına dokunmada katma değer oluşturacak, doğrudan bunları etkileyecek, üretim alanları oluşturulacaktır.
  • Kobiler genellikle toplumumuzun orta kesimini oluşturmaktadır ve sayıları hayli büyüktür. Dolaysıyla milletimizin ana omurgasını oluşturan kobilerin kendi ayaklarının üzerinde durabilmesi için gerekli zeminler oluşturulacaktır.
  • Yine orta ölçekli işletmelerin alanında rekabet yaptığı ve ülke ekonomisine doğrudan katkı sunmaları için kimi teşvikler ve destekler sağlanacaktır.
  1. TARIMA BAKIŞIMIZ
  • Türkiye’de karasal alanın %30.8’inde tarım yapılabilmektedir. Üzülerek ifade etmek gerekir ki son 10 yılda bu alanın %10.8’i kaybedilmiş durumdadır.
  • Türkiye’de toprak çeşitliliğinin durumuna, iklim şartlarına göre hangi cins tohumun veya hububatın uygun olup olmadığı konusunda hali hazırda genel bir çalışma verimiz yoktur.
  • İklim itibariyle bölgesel alanlarda dahi ne tarım bakanlığının ne de onun uzantısı olan il, ilçe tarım müdürlüklerinin bu konuda ciddi bir çalışması yoktur
  • Parti olarak il tarımı ve ilçe tarım müdürlüklerine birer AR-GE merkezi kuracağız. En kısa sürede çiftçi ile iş birliği yapan, onu yönlendiren ve yardım eden tarım ilçe birlikleri ve il tarım birlikleri tahsis edilecektir.
  1. ORMANLARI ÇOĞALTACAĞIZ
  • Türkiye yüz ölçümünün %27’sini ancak yeşillendirebilmiş ve ormanlık alan olarak koruyabilmiştir. Birçok ülkede bu alan %60-%70’tir; normal ülkelerde %50 civarındadır. İklimi, çevreyi ve insanın yaşam tarzını doğrudan etkileyen yeşil alanların gittikçe azaldığı ve ülkemizin topraklarının çoraklaştığı görülmektedir.
  • Parti olarak Yeşillendirme Alanları projesi adı altında normal köy ve yerleşim alanını, hayvancılığı olumsuz etkilemeyecek tarzda ağaçlandırma seferberliği başlatılacaktır. Bu proje rasyonel gerçekleşebilir niteliktedir. Türkiye’nin hemen hemen her yerinde, her şehrinde, her ilçesinde her köyünde, yeşil alanlar ve ağaçlandırma sahaları oluşturulacaktır. Resmi kurumlarda iş yapanlar, boşananlar-evlenenler, mal alanlar ve satanlar, işlem başı 5₺ olmak kaydıyla ağaçlandırma fonuna para yatıracaklardır. Bu fonun, şartlar ne olursa olsun başka amaçlar doğrultusunda kullanılması yasaklanacaktır.
  • Karasal av sonlandırılacaktır. İnsandan kaçan hayvanların ve nesli tükenen kimi hayvan türlerinin yaşam alanlarına dokunulmayacaktır. Zevk ahaline gelen avcılık yasaklanacaktır. Bunun yerine insanların ateş etme vb. alışkanlıklarını il ve ilçe emniyet müdürlükleri nezaretinde oluşturulan açık veya kapalı sanal avlaklar oluşturulacaktır. Bu yönde arzuları ve istekleri olan avcılar ihtiyaçlarını bu alanda giderecektir. (Bazı zararlı ve hayatın akışını iktisadi gidişini olumsuz etkileyen kimi Hususlar bu yasağın dışındadır.)
  1. HAYVANCILIK
  • Terör yüzünden terk edilen ve hayvancılığın membaı sayılan Doğu ve Güneydoğu bölgeleri yeniden canlandırılacaktır.
  • Hayvancılık eski usullerden kurtarılarak teknolojik gelişmeler ışığında yeni bir zemine taşınacaktır. Daha çok verim ve daha çok üretim esasına dayalı projeler üretilecektir
  • Bölgelerin ikili ve bitki çeşitliliği göz önüne alınarak farklı türlerin rasyonel bir şekilde bölgelerde yetiştirilmeleri teşvik edilecektir.
  • Hayvan ithalatının ve et ithalatının vardığı nokta göz önüne alındığında Türkiye’nin dışa bağımlı olduğu görülmektedir
  • Hayvancılıkta kendi kendine yetebilen süt ve süt ürünleri konusunda toplumun ihtiyaçlarını karşılayabilen merkezle kurulacaktır.
  • Gerek süt sığırcılığı gerekse et sığırcılığı bilimsel zeminde kar getiren bir sektöre dönüştürülecektir
  • Bu anlamda modern alanlar ve model işletmeler, yapay tohumlama, profesyonel bakıcı ve veterinerler aracılığıyla kar getirici çiftliklere destek sağlanacaktır.
  • Yem ve yem sanayi hayvancılığın gelişiminde önemli bir yer teşkil etmektir. Hala ithal edilen yemlerle bu sektör hayatını devam ettiremez dolayısıyla teşvik edici zeminlerde hayvancılığın gelişmesine katkı sağlayacak yem çeşitliliğine gidilecektir.
  • Veterinerlik fakülteleri birer laboratuvar sahasına dönüştürülecektir. çiftliklerin analizleri yem fabrikaları vb. kuruluşlar kurulacaktır.
  1. ENERJİ ÇEŞİTLİLİĞİNE GİDİLECEKTİR
  • Dünya artık çevreye zarar vermeyen iklim değiştirmeyen tabiata kast etmeyen enerji çeşitliliği içindedir.
  • Teknoloji, bir tarafta hayatımızı kolaylaştırırken dünyamızın ömrünü de azaltmaktadır.
  • Jeotermal, biomas rüzgâr güneş artıklarımızdan elde edilen enerji türlerine yönelmeliyiz. Klasik petrol ve doğal gazın oluşturduğu handikaplar ve zorluklar ortadadır.
  • Ancak ülkemiz hala coğrafyamız altında bulunan ne petrolden, ne doğal gazdan haberdardır. Bu konuda ciddi, tutarlı araştırmalar yapıldığı söylenemez.
  • Dışa bağımlılık ve alternatifi olmayan enerjilere mahkûm olmak ülkenin bağımsızlığını yok eder.
  • Başka ülkelere enerji anlamında bağlı olmak istikbalimizi gölgeler. Bunun için partimiz enerjide de kendini yeterli bir ülke olmak için gerekli çabayı gösterecektir
  • Çevre ile barışık enerji türü çoğaltılacaktır
  • Yeraltı ve yerüstü kaynaklarımız verimli hale getirilecek ve halkın istifadesine sunulacaktır.
  1. MADENLERİMİZ
  • Türkiye’nin yeraltı ve yerüstü madenleriyle ilgili rasyonel bir harita çıkarılmış değildir.
  • Bununla ilgili herhangi bir etüt, bir araştırma topyekûn bir tarama yapıldığı söylenemez.
  • Üniversitelerimiz binlerce jeoloji ve maden mühendisi yetiştirip sokağa bırakmaktadır. Sanayi üretiminde hammaddeyi dışardan almamıza bakılırsa yeraltında unuttuğumuz madenlerin önemi görülür
  • Bu alanda özel sektörün alana çıkması, üretim yapması teşvik edilecektir ve üniversitelerimiz doğrudan, teorik değil pratik zemine çekilecektir. Jeoloji ve maden mühendisleri sahada olacaktır.
  1. DİJİTAL ÇAĞ, HABERLEŞME ve ULAŞTIRMA
  • Dünya ulaşım alanında kısa, verimli, farklı yolların alternatifi olarak ortaya koyan ve uygulayan bir çabanın içindedir.
  • Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen, ne deniz ulaşımını ne içerdeki kimi akarsuları ulaşım alanında verimli kullanamamıştır.
  • Almanya’da Ren Nehri’nin ulaşıma katkısı dikkate alındığında Türkiye’nin bu konuda ne kadar geri kaldığı daha iyi görülebilir.
  • Partimiz gerek deniz ulaşımını gerekse kimi akarsuların fizibilitesini yaparak yük taşımacılığında aktif hale gelmesini sağlayacaktır.
  • Kara ulaşımında çok enerjiyle az yük taşımacılığına son verilecek daha verimli araçlar kullanılması için teşvik edecektir.
  • Demiryolları gerek yük gerekse yolcu taşımacılığında aktif hale dönüştürülecektir
  1. TURZİM
  • Açık hava müzesi niteliğindeki ülkemizin üstünün karanlık örtüyle kapatılması kabul edilemez.
  • Ülkemiz insanlık tarihinin başladığı bir coğrafyadır. Tarihe tanıklık eden eserleri korumada pek başarılı olduğumuz söylenemez. Var olan ören yerlerimiz, abidelerimiz, tarihi mirasımız sadece ülkemizin değil dünyanın da istifadesine sunulacaktır.
  • Bu anlamda gerekli uluslararası arenada tanıtımlar yapılarak dünyaya kapıların açılması sağlanacaktır. Aynı şekilde güneşin denizin ve tabiatın zenginliği gerek vatandaşlarımıza gerekse yurt dışından gelen misafirlerimizin istifadesine sunulacak ve bu yolla ülkemizin ait olduğu mevkie çıkması sağlanacaktır.
  • Kongre ve fuar alışkanlıkları genişletilecektir kış, yayla, termal ve sağlık turimi teşvik edilecek ve bu anlamda yatırım yapacakların önü açılacaktır.
  • Turizm potansiyelimiz en üst seviyeye taşınacak dünyanın önce gelen turizm kentleriyle kentlerimizin rekabet etmesi sağlanacaktır.
  • Turizm gelirleri arasında en son yıllar dikkate alındığında dünyada 15.-20. Sıra arasında gidip gelmektedir.
  • Ülkede ne kadar demokrasi güçlenmiş ise bireysel hak ve özgürlükleri geniş ise güvenlik ne kadar güçlüyse huzur ne kadar varsa o kadar turist gelmekte ve para bırakmaktadır
  • Partimiz özgür bir toplum özgür bir birey projesi altında Türkiye’yi mutlu ve müreffeh bir gelecek kuracağı için dışardan gelen insanların sayısının ve bırakacakları dövizin kat be kat artacağı aşikârdır.
  1. BİREY OLMA-ÖZGÜR DAVRANMA
  • Partimiz mutluluğun da, müreffeh yaşaman da anahtarını özgür bireyden alır.
  • Kendi kendine karar verebilen, düşünebilen, kıyas yapabilen ve sürü mantığından sıyrılmış insan varlığına inanır.
  • İnsanın doğuştan kazandığı ve kazanabildiği, devredilmez hakları vardır. Bu kazanımların coğrafyaya, topluma ve şartlara göre ayarlanması, kısıtlanması devredilmesi mümkün değildir.
  • Bir toplum güçlü, kavi ve dinamik olacaksa bunun itici gücü birey olabilme iradesindedir.
  • Aklını, iradesini, düşüncesini başkasına emanet etmeden yaşayan insanlara ihtiyaç vardır.
  • Partimiz güçlü bireyi ve güçlü toplumu, özgür bireyi ve özgür toplumu hedefler.
  • Hakkını arayan meşru düzende hak mücadelesi verebilen itiraz edebilen bireyler ön görmektedir.
  • Kamu karşısında bireyin yasalarla belirlenmiş dokunulmazlığı olacaktır.
  • Partimiz insanın eksenini, insani değerleri önceleyen bir düşünceye sahiptir. İnsanın yaşadığı ve yaşatıldığı bir hayat tarzını benimser.
  • “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” fikriyatının yaşatılmasını hedefler.
  • Gerek tüketici olarak bireyin hakları, gerek yönetime katılması noktasında engellerle karşılaşmaması, hak ve hukukunun korunması için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
  1. DEVLETE BAKIŞIMIZ, DEVLETİN GÖREV VE FONSİYONU (KAMU VE YEREL YÖNETİMLER)
  • Biz Türkler hep devlette yaşamışız devletli olmayı il ve töre sahibi olmayı bilmişiz. Tarihimiz devletli olduğumuz an güçlü, devletsiz başsız kaldığımız an güçsüz olduğumuzun vesikalarıyla doludur.
  • Devlet hadim ve hizmetkârdır..
  • Uygar toplumlarda da çağımızda da devlet hizmetkâr ve hadimdir.
  • Ceberrut, baskıcı, saltanatçı yönetimlerin kendilerini devlet diye tanımlamaları kabul edilemez.
  • İnsanlar bir arada yaşamaya başladıktan sonra yönetimlere ihtiyaç duymuşlardır. İnsan ilişkilerini yoğunlaştığı insan nüfusunun fazlalaştığı dönemlerde devlet bir ihtiyaç haline gelmiştir. Küçük kabilelerin sülalelerinin büyük toplumlara dönüştüğü ve milletleştiği süreçlerden sonra devlet ve modern devletler teşekkül etmiştir.
  • Partimiz insan haklarını, insan hak ve özgürlüklerinin insanın doğuştan kazandığı bir hak hukuk olarak görür ve garantiye alır.
  • Devlet topladığı vergiler vesilesiyle darda kalmışa, düşküne ve zayıf düşürülmüş insanlara sosyal devlet olduğunu gösterir.
  • Yine birey devlet ilişkisinden devletin bireye üstünlüğü olamaz. Devlet birey ve insan için vardır bu gerçek akılda tutulmalıdır.
  • Kamu yönetimi toplumun her an mutlu ve müreffeh yaşaması iççin organize olur.
  • Dinamik nitelikli üretken bir yapı oluşturur.
  • Partimiz devlet ve kamu yönetimini şeffaf, hesap verebilir ve hizmet eksenli bir sistem olarak görür.
  1. YEREL YÖNETİMLER
  • Partimiz görev ve ödev dağılımını gerekli bulur. Yerinde yönetime mahallede yönetime değer verir.
  • En ücra yerleşim yerlerindeki herhangi probleme ve problem çözümü için merkezi yönetim kararı beklenemez. Kararı yerel meclisler ve yerel yönetimler verebilmelidir. Sistem buna göre kurgulanacaktır.
  • Merkezi yönetim bütün bölgeleri ve bütün dengeleri gözeterek genel bir plan çıkaracaktır. Bu plan verimli uygulanabilir olacaktır.
  • Partimiz merkezi yönetimle mahalli yönetimin birbirine müdahale ettiği, meydan okuduğu bir sisteme değil, görev ve sorumlulukların açıkça, aleni belli olduğu ve birbirleriyle uyumlu çalıştığı bir düzeni kuracaktır.
  • Yerinde meclis, yerinde yönetimler ve meclisler merkezi yönetimin alternatifi olamaz.
  1. HESAP SORAN, HESAP VEREN BİR ANLAYIŞA SAHİP OLACAĞIZ
  • Partimiz makamı ve adı ne olursa olsun yeni sistemde kimseyi masum ilan etmez, sorumsuz kabul edemez; milletin yönetimine talip olan ister muhtar, ister Cumhurbaşkanı olsun herkes yaptığı iyi şeylerin karşılığını nasıl iyi olarak buluyorsa, yaptığı kötü şeylerin karşılığını hesap olarak verebilmelidir.
  • Kimse hesap vermekten muaf değildir. Bugün cari olan sistemde belediyeler, ülkeler, kötü yönetimler yüzünden batarken, halk zor duruma düşerken sorumlu mevkide bulunan yöneticiler hesap vermedikleri gibi sorumsuz davranabilmektedirler.
  • Partimiz yeni sistemde yani süreli siyaset anlayışında her şeyi şeffaf, denetlenebilen hesap verebilen bir zemine oturtacaktır.
  1. SAYIŞTAY YENİDEN YAPILANDIRILACAKTIR
  • Sayıştay var olan haliyle anayasanın 106. Maddede belirtildiği gibi devlete bağlı bütün mali organları denetlemektedir. Bütün gelir ve gider hususlarını kamuyla paylaşır, uygunsuzlukları ve uygun olan halleri paylaşacaktır.
  • Sayıştay üyelerinin seçimi 2 üyeyi, Meclis 3 üyeyi, Cumhurbaşkanı 2 üyeyi, Yargıtay, Danıştay genel kurulunca da en az 3 üye, yükseköğretim kurumlarından 3 üye, barolardan da bir üye olmak üzere kurul teşkil edilmektedir. Ancak Türkiye’de yeni sistem merkezi sistemi güçlendirdiği için ve otoriteri tek kişiye bahşettiği için, üye seçimi şeklen böyle olsa da irade ve tayin etme hakkı tek merkezde toplandığından hakkaniyet ölçüsü kaybolmaktadır.
  • Dolayısıyla atanmışların dönüp denetleme ve sorgulama hakları zayıflamaktadır.
  • Partimiz sayıştayı bağımsız bir kurum haline getirebilmek için siyasetten azade mali ve iktisadi teşekküller arasından seçeceği üyelerle genel kurulu belirleyecektir.
  • Cari durum Sayıştay’ın hesap soramadığı denetleyemediği bir yere doğru evrilmiştir. Türkiye ne yazık ki birbirilerini denetleyemeyen birbirine hesap veremeyen kurumların zemini olmuştur.
  1. YOLSUZLUK, İSRAF BİR HASTALIKTIR. BU HASTALIĞI YENECEĞİZ
  • Partimiz demokrasinin güçlenmesiyle, özgürlük alanlarının genişlemesiyle, adaletin her işimizin temel olması kaydıyla, karanlık perdenin, yolsuzluğun haksız kazancın biteceği inancındadır.
  • “Açık yaraya kurt düşmez” diyen atalarımız ne kadar da haklı. Kapalı toplumlarda ve kapalı yönetimlerde sömürgeci kurtlar, sömürgeci böcekler çoğalır ve beden hastalıklı hale dönüşür. Kimin ne yapıp yapmadığı belirsizleşir
  • Partimiz açık toplum, açık işlem, hesap verebilen bir yönetim anlayışını benimser.
  • Kamu malını kendi çıkarı için kullananlar hakları olmadığı halde kamudan yararlanarak, zengin olanlar, kendilerini yukarı taşıyanlar, milletin malını çalanlardır, hırsızlardır. Bu tür hırsızlara karşı yaptırımlar ağırlaştırılacak ve bu tür insanlar, kurum ve kuruluşlar kamuoyuna teşhir edilecektir.
  • Saygın insan ve namuslu insan algısı övülen değerli bir konum olarak lanse edilecektir ve toplumda teşvik edilecektir.
  • Bir toplumu, devletin yaşamını çürüten en büyük illet yolsuzluk ve hırsızlıktır. Kamu malını çalan kim olursa olsun en büyük cezalara çarptırılacak bu anlamda yasal değişikliklere gidilecektir.
  • Yine bu anlamda uluslararası kurum ve kuruluşlarla yolsuzluk ve hırsızlığa karşı birlikte mücadele edilecektir.
  1. DAYISI, DEVLET OLAN BİR TOPLUM ÖN GÖRMEKTEYİZ
  • Sosyal devlet, insanlar arasında fark gözetmeden hayatın dışına itilmiş veya zayıf bırakılmış veya el uzatılmaya muhtaç insan ve toplulukları koruyup gözetlemeyi gerektirir.
  • İradeleri dışında veya yaptıklarından ötürü zor duruma düşen bireyler ve toplulukların dayısı devlettir.
  • İnsanların yukarı doğru geçişlerinde ya da hayatla mücadelelerinde devlet yardımcı olur insanlar arasında ayrım yapmaz.
  • Zihinsel veya bedensel engelliler insandırlar ve insanca muameleyi daha çok hak etmektedirler.
  • Partimiz bu konuda pozitif ayrımcılığı ön gören düzenlemeler yapacaktır.
  • Toplum sağlığı, toplum güvenliği toplumun huzuru devletin teminatı altındadır.
  • Zayıfların, kimsesizlerin kimsesi ve dayısı mutlaka devlet olacaktır.
  1. DÜŞÜNCENİN ÖVÜLDÜĞÜ BİR TOPLUM;
  • Düşüncenin övüldüğü bir toplum su ve ekmek gibidir.
  • Bütün ilahi dinlerde okumak, akletmek, düşünmek övülmüştür. Yine aklın ve düşüncenin başkasının insafına ve başka bir otoriterin emanetine bırakılmayacak kadar değerli olduğu aşikardır. Gelişimin, değişimin temel dinamiği düşünebilmektir. Farklı düşünmektir, düşündüğünü izhar etmektir.
  • Sanat kültür hayatı renklendirmek ve manalandırmak anlamında önemli güç kaynaklarıdır. Sanatla bağını kesmiş sanata hayatını uzak düşmüş toplumlar kurak, ot yetişmez çöl niteliğindedir.
  • Partimiz kitabı genel anlamda kültürü dili edebiyatı sinemayı güzle sanatları geliştirmeyi ve halkın bu alanlara katılımı sağlamayı görev bilecektir.
  • Kültür bir milletin aslı, kimliğidir, rengidir ahvalidir. Partimiz bu gerçekler ışığında yeniden kültürde ve sanatta zenginleşme ve derinleşmeyi sağlayacaktır.
  1. SAĞLIKLI BİREY SAĞLIKLI TOPLUM
  • Sosyal güvenlik anlayışı uyarınca partimiz sağlık hizmetlerini ücretsiz verecektir. Temel sağlık hizmetleri insanlarımızın vazgeçilmez haklarından birisidir.
  • Hasta olmadan koruyucu önemler almak yine ilkemiz olacaktır.
  • Sağlıklı bireylerin sağlıklı düşünce doğuracağını ve sağlıklı kafaya sahip olacağı gerçeğinden hareketle, Türkiye’nin gelişen ve değişen sağlık teknolojilerinden ve tedavi yöntemlerinden faydalanmasını sağlayacağız.
  • Yerinde ve yerel sağlık merkezlerinin oluşumunu önemsiyoruz tek merkezde toplanan ve genellikle de Amerika usulü tek merkezden hizmet veren hastane anlayışı her ne kadar pratik gibi görünse de, her anlamda halkın ulaşımını zorlaştırmaktadır.
  • İhtisas hastaneleri şehirlere ve bölgelere dağıtılacaktır.
  • Üniversitelerin tıp fakülteleri aracılığı ile verdikleri hizmetler yaygınlaştırılacaktır.
  • Özel hastanelerin halka gerçekçi ve rasyonel hizmet vermeleri için gerekli alt yapı kurulacaktır.
  1. KADIN HAKKI ve ERKEK HAKKI: İKİSİ DE İNSAN HAKKI
  • Allah insanı yarattı o insan, kadın ve erkekti. Kadının da erkeğin de organları, duyuları, idrakleri, umutları, öfkeleri, hayalleri aynıydı.
  • Ne var ki kimi toplumlar ve kimi güç sahipleri iktidarlarını devam ettirmek ve üstünlüklerini ilan etmek için kadını insan olmaktan çıkarmışlardır. Kadını ötekileştirmişler ve aşağılamışlardır.
  • Aşağıladıkları, toprağa diri diri gömdükleri sosyal hayatın dışına ittikleri akıl ve idrak yoksunu diye takdim ettikleri insan anneleri, bacıları ve kızlarıydı. Bir yanıyla zulmettikleri, insanlık dışı muameleye tabi tuttukları kişiler anaları, bacıları ve kızlarıydı.
  • Orta Çağ’ın karanlığında erkekler yüceltirlerken, kimi krallar ve tiranlar kadını hayvanlarla eş değer tutmuşlardır.
  • Erkek de var olan akıl, idrak, yetenek, değerlendirme yorumlama yetenekleri kadın da vardır, hatta kimi kadınlarda bu özellikler erkeklerden daha fazladır. Hal böyleyken kadınlarımızı ve kızlarımızı kategorize etmek, yaşanan zeminin farklı köşelerine hapsetmek hem Kur’an’a hem Allah’ın yaratılış hikmetine hem de insanlığa karşı bir suçtur.
  • Kadın hakkı erkek hakkı sonuçta ikisi de insan hakkıdır. Kadına ayrı bir gözle bakmak, ayrı bir yaratıkmış gibi değerlendirmek külliyen yanlış bir ön yargıdır.
  • Kadınlarımıza ve kızlarımıza insan düzleminde bakarsak mesele kendiliğinden çözülmüş olur.
  • Bu anlamda mevzuattaki olumsuzlukların ve aykırılıkların hepsi giderilecektir. Kadının da, erkek kadar hayatın içinde olması sağlanacaktır.
  1. AİLE
  • Ailenin korunması toplumun korunması anlamını taşır.
  • Parçalanmış manasını yitirmiş ve toplumun temel taşı olma niteliğini kaybetmiş aile yapısı birlikte yaşama arzusunu yok eder.
  • Anne-baba, dede-nine, evlat-torun ilişkisi yaratılış hikmetine uygun bir zemine oturtulmadığı sürece ne ailenin ne de toplumun huzurlu olması beklenemez.
  • Partimiz, düşkün ailelerin sokağa düşmüş çocuklarını devletin korumasına alır anne ve babayı aratmayacak kurumlarda büyümesini sağlar
  • Sokak çocuklarının rehabilite ve eğitimleri konusunda çocukların yapısına ve fıtratına uygun bir zemin hazırlar.
  • Çocukları ve aileleri her türlü zararlı dış etkenlerden korumak için yasal düzenlemenin ötesinde farkındalık oluşturur.
  • Aile içi şiddet asla kabul edilemez. Hele kadına veya aile içinde çocukların tanıklığına yol açan hiçbir baskı, zulüm insanlık dışı muamele, cezasız kalmaz. O anlamda hem bilgilendirme, öğretme hem de caydırma metotları kullanılacaktır.
  1. GENÇLİK
  • Hayatın en önemli dinamik, enerjik hareketli potansiyeli yüksek evresidir. Bir toplumun itici gücüdür, istikbalidir ,geleceğidir.
  • Doğru kurgulanmamış, doğru yönetilmemiş enerji ve hareketlilik toplumlar için zararlı sonuçlar doğurmuştur .
  • Türkiye çoğu kez genç nüfusuyla övünmektedir. Genç nüfusun gelecekle ilgili hayalleri, eğitimi, öğretimi düşünebilme yetisini kazanması önemlidir.
  • Partimiz tek başına müstakilen gençlik bakanlığı kuracaktır. Burada murat edilen husus gençlerin kendi başına karar verebilen, geleceği okuyan, milletine, memleketine ve insanlığa katkı sağlamalarının yolunu açmaktır.
  • Partimiz milli eğitim müfredatı dışında manevi destek anlamında, gençlerin kendilerini donatmaları için merkezler kuracaktır.
  • Bu merkezler hem zihinsel hem bedensel gelişime yardımcı olacaktır.
  • Gençlik dinamizmini doğru yönetilebilmesi amacıyla rehabilite ve yönlendirme kurumları oluşturulacaktır. Üstün yetenekli gençlerin durumlarına göre farklı alanlara yönlendirilmesi sağlanacaktır.
  • Kendi dilini tam öğrendikten sonra farklı dilleri öğrenebilmesi ve dünyayı rahatlıkla okuyabilen görebilen değerlendirebilen bir konuma gelmesi sağlanacaktır.
  1. YATAY ŞEHİRLEŞME
  • Her milletin kendine ait bir kimliği olduğu gibi her şehrin de bir kimliği vardır. Ne yazık ki ülkemizde birbirine benzeyen beton yığınına dönüşmüş şehirlerden bahsetmek mümkün.
  • Eskiden bir şehre gittiğimizde o şehrin dünle ve tarihle bağlantısını görürdünüz. Şehrin kimliğini görebilme şansınız vardır. Bugün birbirine benzeyen yapıları birbirinin taklidi beton yığını olan şehirler görmekteyiz.
  • Partimiz Kimlikli Şehirler projesini hayata geçirecektir.
  • Gökyüzüne doğru uzayan apartmanlar, iş yerleri, binalar aslında yıldızlarla, ayla ve çevreyle olan bağlantımıza kelepçe vurmaktadır. Kibrit kutularını andıran yapılar insan sağlını bozmaktadır. Artık şehir insanı toprağa hasret yaşamaktadır.
  • Hem trafiğin hem insanların huzurlu olabilmesi için mutlak anlamda yatay mimariye geçilecektir
  • Sit alanlarına verimli topraklara tarım alanlarına kesinlikle ve kesinlikle kentleşme ve bina yapılmayacaktır.
  1. SANAYİ İLE BARIŞIK BİR ÇEVRE
  • Partimiz bir taraftan sanayileşmeyi ve teknolojik gelişmelere teşvik ederken, çevrenin ve tabiatın korunmasını önde tutacaktır.
  • Bu amaçla sanayi alanlarının, fabrikaların, teknoloji şehirlerinin çevreyi, akarsuları, yeşili ve toprağı kirletmemeleri için gerekli yasal düzenlemeler ciddiyetle yapılacak ve takip edilecektir.
  • Çevre, insanlara ve topraklara kimlik katar, hatta karakterlerinin üzerinde etki bırakır. Toplumların isimlendirilmesinde ve manalandırılmasında önemli bir etkendir.
  • Dolayısıyla temiz, yaşanılabilir, kirlenmemiş bir toprak partimizin önceliğidir.
  1. BİLİM, TEKNOLOJİ VE ÜNİVERSİTELER
  • Lise, ortaokul açar gibi üniversite açmak marifet değildir. Dünyada eğitim alanında teknolojiye katkı hususunda üniversitelerin rolü yadsınamaz.
  • Hayatımızın kolaylaştırılmasında ve yaşamımızın daha seviyeli olabilmesi için üniversitelerin katkıları ortadadır.
  • Üniversitelerimiz ,dünyada diğer üniversitelerle ve üniversitelerin topluma verdikleriyle kıyaslandığında çok geride olduğumuz aşikârdır.
  • Uluslararası arenada yarışan, bilgi ve teknoloji üreten üniversitelere geçilecektir.
  • Bilimin öncülüğünde, teknolojinin araçları kullanarak milletimizin hayatına olumlu anlamda dokunulacak ve bu anlamda projeler üretilecektir.
  • Bilim ve teknolojinin müspet sonuçlar doğurması için AR-GE araştırma merkezleri ve geliştirme ihlas edilecektir.
  1. BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ
  • Özgür basın, bireylerin özgür olduğu bir toplumda olmazsa olmazdır. Sistemin güvencesidir. Toplumun haber alması kutsaldır, hiçbir zaman örtülemez, yasaklanamaz. Bu anlamda farklı görüşler, farklı bilgilendirme yolları, genel asayişi ve birlikte olma iradesini yok etmeden var olacaktır ve varlığı teşvik edilecektir.
  • Kişi mahremiyeti ve özel hayat güvence altına alınacaktır. Görsel ve yazılı medya her anlamda bağımsız, bağlantısız, kendine yetebilen bir hale getirilecektir. Basının ve medyanın içerden ve dışardan güdümlü olması, millete büyük zarar verebilecektir. her halükarda bilgi edinme, haber alma hakkı anayasayla güvence altına alınacaktır.
  • Kalemi, aklı, fikri hür olmayanın kendine de, millete de hayrı yoktur.
  • Beyinleri ve kalemleri kiralık olan insanlarında toplumlarında gelecekle ilgili hayalleri ve iddiaları olamaz.
  • Partimiz bu anlamda çok hassas ve özgürlükçü yol tutacaktır.
  1. BARIŞ İÇERİSİNDE BİR COĞRAFYA ve GERÇEKÇİ BİR DIŞ POLİTİKA
  • Jeopolitik, jeostratejik konumdan tutun da kıtaları birleştiren coğrafya tanımına kadar bulunduğumuz konumu sitayişle dile getirmekte yarış halindeyiz. Kimi terimleri kullanarak geçiş güzergâhı olduğumuz Avrupa ve Asya’yı birleştirdiğimiz iddiaları elbette doğrudur. Lakin, 150 yıldır bu coğrafyanın avantajlarını niye kullanmadığımız sorusu, cevapsızdır.
  • Partimiz köprü olma konumunu, kültürler arası coğrafi zeminini, barış, huzur ve gelişme için kullanacaktır.
  • Mümkün mertebe milli çıkarlarımızı korunmak kaydıyla komşularla iktisadi, siyasi ve sosyal birliktelikler kurulacaktır.
  • Anlaşamadığımız konular yerine anlaşabileceğimiz hususlar öne çıkarılacaktır ve bu düzlemde yürünecektir.
  • Avrupa Birliği’ne girmeden de anlayışımızı, yasalarımızı, sistemimizi insanı onurlu ve şerefli yaşaması üzerine kurgulayacağız.
  • Öncelikle Türk-İslam coğrafyasında aynı değerleri paylaşan, aynı inanç coğrafyasında bulunan ülkelerle mal ve insan dolaşımını serbest bırakmak üzere birliktelikle kurulacaktır.
  • Türk-İslam coğrafyasında bulunan ülkelerle kendi savunma gücü oluşturulacaktır.
  • Tarihi ve inanç birliğimiz olan coğrafyada iktisadi ve sosyal birliktelikler hayata geçirilecektir
  • Avrupa’yla ilişkiler karşılıklı çıkara dayalı medeni ve rasyonel bir zemine oturacaktır.
  • Tarihi düşmanlıklar ve dostluklar, sanal hayaller yerine gerçekçi, çağın icabına uygun, milletimizin menfaatleri doğrultusunda bir çizgi ve kurumsal kimlik oluşturulacaktır.
  1. EĞİTİM

Türkiye’de eğitim fakültelerimiz yeniden organize edilecektir. Öğretmen yetiştiren kurumlarımızı mutlaka günün yaşam ve koşullarına uygun hale getirilecektir. Öğretmenlerimizi artık yüksek lisans mezunu olarak hayata geçirilecektir. Eğitim fakültelerinde, yeniden çağın gereksinimlerine uygun öğretmen anlayışının getirilmesi lazım. Aslında bu yetmez. Uluslararası alanda öğretmen yetiştirilecektir.

 

Türkiye’de eğitimi devlet yapıyor. Bu eğitimi kim denetliyor? Yine devlet denetliyor. Burada bir kalite olabilir mi? Mutfağın aşçısı yemeği yapıyor, hem denetliyor, hem de not veriyor. Böyle olmaz. Dışarı kurumlarının bunu yapması lazım… Eğitimi günümüzde kimin yaptığı önemli değildir. Eğitimin kalitesi önemlidir. Kim yaparsa yapsın, ister yerli, ister yabancı, ister devlet, ister vakıf olsun… Kim olursa olsun, eğitimin kalitesi olsun… Devlet tarafından eğitim kurumları denetlenecektir. Eğitim ne kadar çok sivilleşirse, kalitesi de o kadar çok artar. Türkiye’de eğitimi sivilleştirmemiz lazım. Eğitimi torna tezgâhı olmaktan çıkarmalıyız.

 

Eğitimi etkileyen sosyal kurumların tamamında, çocuklara kazandıracak olan büyüklerin, başta öğretmenler, aileler, anneler babalar olmak üzere, bu özellikleri bizzat yaşayan, bizzat kendi nefsinde bunları uygulayan insanları onlara göstererek, onlara örneğini sunulacaktır. Günümüzde olduğu gibi bir satış psikolojisiyle, ticaret gibi değil, tam tersine, bunu mühim bir mesele olarak kabul ederek, o mesuliyeti, Nurettin Topçu’nun ifadesiyle bir mefkûre hâlinde benimseyerek icra etmeleri gerekir. Öncelikle ideal bir insan tipini ortaya koymak, bu insan özelliklerini de eğitimde asıl merkeze alarak, eğitimi buna göre inşa etmek gerekir.Türkiye’de büyük ölçüde herkes çocuğunun tıp doktoru olmasını istiyor. Ama araştırmalara göre, Türkiye’de meslek gruplarına göre en mutsuz insanlar doktorlar. Yani herkes çocuğunu doktor olarak yetiştirmek isterken, en mutsuz olan meslek grubu da doktorlar. Bu durum insanların çok zorlanarak, bütün sınavlarda en başarılı öğrenciler olarak geldikleri mesleği beğenmediklerini, bu mesleğin onları mutlu etmediğini gösteriyor. Diğer meslekler için de durum aynı. Bakıyorsunuz, öğretmen olmuş, öğretmenliği sevmiyor; mühendis olmuş, mühendislikle alâkası yok, mesleğini yapmak istemiyor. Hangi meslekten olursa olsun, böyle pek çok insan var. Ailelerin karar verdiği, maddi açıdan iyi olan meslekler seçiliyor ve gençlerimizin yeteneklerinin de keşfedilmeden yönlendirildiği bir süreç var. Burada en önemli faktör yeteneğin keşfedilmemesidir. Eğitim sistemi, çocuğun yeteneğinin belirlenmesi ve bu yeteneğe göre eğitim verilmesini sağlaması gerekirken; tam tersine, yeteneklerin göz ardı edildiği ve herkesin aynı sınava mecbur bırakıldığı, sonra da kazananlar ve kaybedenler diye sıralandığı bir sistem durumunda. Bu durum ne çocuklarımızı başarılı ve mutlu kılacak ne de bu ülkeyi daha iyi yarınlara götürecek. Biz eğer dünyada başarılı, güçlü bir nesil yetiştirmek istiyorsak, bu ülkeye daha iyi yarınlar oluşturacak bir nesil oluşturmak istiyorsak mutlak suretle eğitimimizi yeteneklerin tespitine ve bunların geliştirilmesine göre dizayn etmeliyiz.

 

Eğitim sistemimizin en büyük sıkıntılarından birisi motivasyon konusu. Bugün Türk eğitim sisteminin en temel problemi eğitimde istikamet problemidir. Çocuklarımızın önüne, “İşte sizin olmanız gereken, gitmeniz gereken yer şurasıdır. Bu eğitimi alınca şöyle bir insan olacaksınız ve şunu kazanacaksınız.” dediğimiz, onları koşarak o hedefe götürecek, o eğitimi güzel bir şekilde alacakları bir motivasyona maalesef sahip değiliz. Çocuklar için güzel olan şey, okuldaki hayatın zevkli bir şekilde geçip geçmemesidir. Orayı evden, mahalleden, sokaktan daha cazip bir hâle getirmemiz gerekir. Getiremediğimiz için de tabii, bugün çocuklar okullara çok güle oynaya, koşa zıplaya gitmiyorlar. Yani bizim okulları hayatın merkezi hâline getirmemiz gerekir. Çocukların daha zevk alabilecekleri ve mutlu olabilecekleri bir ortam hâline getirirsek çocuklar da herhâlde burayı daha çok önemseyip gelmek ve bulunmak isterler. Bu sadece okulun bahçesi, koridoru, sınıfıyla ilgili değil; okuldaki derslerin de mutlaka bu anlamda daha heyecanlı, canlı, uygulamalı, zevkli ve eğlenceli bir şekilde geçmesi gerekiyor. Türkiye’de oyun, derslere 2004’ten sonra girmeye başladı. Okuma-yazma faaliyetleri 2004’ten beridir tamamen oyunlar, etkinlikler üzerinden yürüyor.

 

Yaparak, yaşayarak öğrenme.

 

Geçen iki yüzyılda tanıklık ettiğimiz “akıl çağı”nın insan ruhunu, o ruhun en büyük ihtiyacı olan sonsuzluk arzusunu ve öte dünya gerçeğini görmezden gelmesinin dünyayı nasıl felaketlere sürüklediği ortadadır ve bunun kalıcı izleriyle çocuklarımız hem şimdi hem de gelecekte baş etmek zorundadır. Şu durumda, insanlığın gerçek bir “merhamet devrimine” ihtiyacı vardır. İşte iyi bir eğitim, böyle bir devrimi de mümkün kılacak tohumları içinde barındırmalıdır. Daha açık deyişle, iyi bir eğitim hayatın, dünyanın, evrenin bize emaneten verilmiş olduğu gerçeğini çocuklara iyi aktarabilmeli; o emanetleri “emanet sahibinin” istediği gibi dikkatle, nezaketle, şefkatle ve duyarlı bir şekilde kullanmayı öğretebilmeli; toplumda sevgiyi, anlayışı, dostluk ve kardeşliği öne çıkarabilmeli; çocukları dünyadaki geleceğe olduğu kadar, dünya kapısı kapanır kapanmaz onları bekleyen bir “öte dünya” geleceğine de hazırlamalıdır. İyi bir okul arayan anne-babaların, karar verirken tüm bu unsurları göz önünde bulundurmaları gerekmektedir.

 

Dramatik, mutfak, Akıl-fikir ve Ahşap Tasarım gibi atölyelerde öğrenciler bir yandan hayatı farklı açılardan deneyimlerken, yaratıcı, yenilikçi ve girişimci bir ruhla kendi tasarımları doğrultusunda özgün ürünler vermeliler. Atölyeler, aynı zamanda işbirliği, paylaşma, yardımlaşma, saygı duyma, hoşgörülü olma gibi değerleri kazanmaları için eşsiz fırsatlar sunmalı… Çağın ruhunun tehlikeye attığı insani özellikleri kaybetmemek ve insan kalmaya devam edebilmek için, öğrenciler “kodlarken kodlanmamayı” da öğrenmeli. Bunu, en çok da 1. sınıftan 12.sınıf sonuna kadar alacakları Her Yaş  için Felsefe adlı ders olmalı Hayatı sorgulayarak; öğrendiklerine, yaşadıklarına, izlediklerine eleştirel bakarak; varoluşsal soruları, ahlaki problemleri tartışarak; derin, dönüşümlü ve yaratıcı düşünme becerilerini derinleştirerek, empati yetkinlikleriyle donanarak hayatta daha güçlü bir duruş edinmeliler.

 

Geçmişte aslında bizim eğitim sistemimizde şu vardı: Bunu Gazali’nin eserlerinde de görüyoruz. Çocuk aileye Allah tarafından verilmiş bir emanetti ve aile, o çocuğu, başta ahlaki eğitimi olmak üzere, hayatta onun için lazım olan neyse onunla yetiştirmekle mükellefti. Günümüzde aileler böyle bir sorumluluğun bilincinde değiller, eğitim sistemimiz de buna göre düzenlenmiş durumda değil. Bizde değerler eğitimi dediğimiz uygulama çok yeni. Batı’nın yaptığı uygulamalardan hareketle “Biz de değerler eğitimi yapalım; onlar yapıyor, biz de yapalım.” düşüncesiyle başladı. Değerler eğitimi okulda bir etkinlik olarak, okulda yapılacak bir çalışma olarak ortaya konuldu. Değerler eğitimi diye kastettiğimiz şey -terim olarak da ben doğru bulmuyorum değerler eğitimini- bir kere, değeri eğitimin bir parçası olarak düşünemeyiz ya da bir köşesi, bir kulağı şeklinde düşünemeyiz. Bunu eğitimin tam merkezinde kabul etmeliyiz. Yani eğitim sistemimizi öncelikle bu düşünce dünyasını, zihin dünyasını ortaya koyup, yani bizim “değerler” dediğimiz, bu millete ait olan, millî değer ya da millî kimlik dediğimiz şey neyse, ideal insan modeli ya da ideal insan tipi dediğimiz o tipi belirleyip, o tipe göre bütün eğitim sistemimizi şekillendirmemiz gerekir. Değerler eğitimini eğitimin bir parçası olarak değil de; eğitimin merkezinde kabul edilip bütün eğitimin buna göre düzenlenmesi gerektiği kanaatindeyiz.

 

Dünyanın en iyi binalarını da yapsak, altın kaplamalı binalar da inşa etsek, bunun hiçbir önemi yok. Önemli olan öğrenceye el veren, ona dokunan öğretmendir. Her şey öğretmendir. Öğretmeniniz mükemmelse eğitiminiz bir o kadar iyidir. Öğretmen bu işin her şeyidir. O zaman Türkiye’de her şeyden önce biz iyi öğretmenler yetiştirmeliyiz.

 

BİRŞEY DEĞİŞECEK HERŞEY DEĞİŞECEK…

Solverwp- WordPress Theme and Plugin

YouTube
YouTube
E-posta ile takip
RSS